Yaşlılık Korkulacak Kadar Mıdır
Sokağa çıkıp rastladığını her düzeyden insana; “en korktuğunu şey nedir?” diye soracacak olsanız; eminin ki “yaşlanmak!” cevabını alırsınız.
Herkesin korktuğu pek çok şey vardır; ama kategorize etmek gerekirse yaşlanmak hemen herkesin en büyük kabusu haline gelmiştir. “ eşekten düşenin halini, ancak eşekten düşen anlar!” kabilinden, yaşlanmanın halini ancak gerçekten yaşlı olanlar anlar.
Yaşlanmak yaşlılar üzerinde bir çok olumsuzluğu beraberinde getirir.
Mutsuzluk, huzursuzluk, depresyon, yanlızlık, kale alınmamak, değersiz hissedilmek, söylediklerinin kabul görmemesi insanları yaşlanmaktan korkar hale getirdi.
Eğer yaşanacak bir ömür takdir etmişse yüce yaradan, elbette herkes yaşlanacaktır.
Asla yaşlanmayı kendimize yakıştırmayız.
Hedeflediklerini yapmak, koşar adım gittiğimiz arzu ve istek ve hedeflerimizi yapmakta belki de önümüzde ki en büyük engel yaşlılık olmaktadır.
Gençken çabalayıp dururuz. Yaşlandığımızda rahat edebilmek için, her türlü imkandan faydalanmaya ve türlü birikimi yapmaya çalışırız.
Hep öyle düşünürüz.
“Sen yaşlandın, sen bilemezsin, siz eski zamanlarda kaldınız...” gibisinden sözler bile bizi ürpertmeye ve huzursuz etmeye yeter.
Özellikle bayanlar, cüzdanlarında yazılı doğum tarihinden daha genç görünmek/görünebilmek için, olmadık şeyler yaparlar.
Bir çok kimyasallara, bir çok bitkisel ürünlere, bir çok ilâca başvururlar.
Erkekler, boyalarla yaşlılık belirtilerini yok etmeye uğraşırlar.
Bıkmadan, usanmadan, gece-gündüz, enva-i çeşit ürün kullanma yarışına girerler.
Peki sonuç!..
Muhtemel son, elbette yaşlılık/ihtiyarlık.
Hep farklı pencereden bakılan yaşlılık/ihtiyarlık, aslında hayatımızın en güzel dönemi olabileceğinı da aklımıza getirmeliyiz.
Gençken, ev, araba, evlenmek, eş, çocuklar, iş, kariyer gibi peşinde koştuğumuz hayallerimiz vardır. Çoğu insan genken bunlara sahip olamaz, belki de yaşlanırken sahip olabilir, kim bilir.Yani sahip olmadığımız, ertelediğimiz bir çok hedefleri ve arzuları yaşlılığımızda sahip olabiliriz.
Bir çok insan emekli olduktan sonra, çocukları iş güç sahibi olduktan sonra arzuladığı ve hedeflediklerine sahip olduğunu ve huzurlu bir ömür sürdüğüne görebiliriz.
Tabi bu her zaman böyle olmaz.
İnsan zamanında yaptığı olumlu çalışmalarla, yaşlandığınıda, şüphe yok ki zevkini ve sefasını sürer, yerinde ve zamanında usulüne uygun bir yatırım olabilir, çoluk coğuna geleceğini garanti altına aldığı bir çalışma olabilir, çocuklarına verdiği dini, ahlâkî terbiye...olabilir. Ancak bunlarla rahayt, mutlu ve huzurlu bir ömür sürebilir ve günümüzün başbelâsı olan depresyon hastalığından kurtulabilir.
Geçenlerde bir anket dikkatimi çekmişti.
Binlerce kişi üzerinde yapılan bu ankette ilgimi çekense; 50 yaşın üzerindeki insanların daha mutlu ve huzurlu olduğunu söyluyordu.Katılırsınız, katılmazsınız o ayrı bir konu.İçeriğe bakınca hak vermemek de olmazdı.Anketten özetle;Çocuklarını artık bir yetişkin olarak ayakları üstünde durabildiğini görmek,, alisiyle daha çok vakit geçirmek, güzel bir dini-ahlâkî terbiye vermek ve aktif bir bir sosyal hayat içerisinde bulunmak... gibi sebeplerden dolayı yaşlılar kendilerini mutlu ve huzurlu görüyorlarmış. Önemsenmeleri kendilerine özgüven veriyormuş.
Demek oluyor ki yaşı 50’lerin üzerine çıkanlar herhangi bir paniğe kapılmadan, sıkıntıya düşmeden, derince bir nefes alarak, ömrün bu en güzel dönemini içtenlikle karşılamalı ve gülümsemeliyiz.
Unutmayalım ki; “ne ekmişsek, onu biçeriz!”, “ne vermişsek onu alırız!” ve ondan fazlasını isteme hakkına sahip değiliz.
Şimdiden onun hesabını iyi yapmalıyız.
Kerim BAYDAK
kbaydak61-artan@hotmail.com |