Yalancı Dürüstlük
Ne kadar dürüstüz?
Yalanlara başvurulan durumlarda, gerçekten dürüstlük olabilir mi?
Neden yalanlara başvurup doğru ve dürüst olduğumuza inandırma da hep ısrarcı oluyoruz?
Her yerde, herkesle konuşurken küçük, büyük bir takım yalanlara hepimiz başvururuz.
Koşullar ve şartlar ne olursa olsun, zarar göreceğimizi bilsek de her doğruyu söylüyor muyuz?
Karşımızdakinin zarar göreceğini bildiğimiz çoğu anlar da doğru sözden, adaletli davranmaktan vazgeçer miyiz/vazgeçiyor muyuz?
Hepimiz bu soruyu kendimize sorabiliriz!
Vicdanımızla baş başa kaldığımızda; özeleştiri yaparak kendimizle bir iç hesaplaşma yapalım.
Onarılması güç, büyük hata/hatalar yapmış olabilirsiniz.
İşlediğiniz hatanın açığa çıkmasından ya da birilerinin zarar görmesinden çekinerek, içinde bulunduğunuz zor durumdan ufak bir yalanla kurtulmayı mı düşünürsünüz yoksa dürüstlükten ve adaletten ayrılmamayı mı?
Neyi, nasıl dersiniz, nasıl davranırsınız?
Aslında soruları çoğaltabiliriz?
Böyle bir durumda göstereceğimiz tavır, inanç, itikat, iman ve ahlâkla ortaya çıkar. Ceza almaktan ya da zarar görmekten korkarak yalana başvurmak, ancak imanı zayıf ve Allah korkusu noksan olan insanların yapacağı davranışlardır. Dünyevî çıkarı için, ahiret hayatını tehlikeye atanlar, kolaylıkla yalan söylerler. İnsan korku ve endişe anında sağlıklı düşünemediği için, yalanlara başvurur. Sadece o anı kurtarmaya, kendi masumiyetini göstermek amacıyla pek de hoş olmayan söz ve eylemlere tevessül ederler.
Günümüzde mahkemelerde görülen cinayet, boşanma benzeri davalara baktığımızda; tarafların yalan-yanlış çok farklı iddialarda bulunduklarını gözlemleyebilirsiniz.
Bir davanın olması demek, muhakkak bir tarafın haklı, diğer tarafın haksız olması demektir. Her iki taraf da kendini haklı çıkarmak/göstermek için birçok yalana başvurur. Yalanlarla kendini dürüst göstererek haklılığını ortaya koymak ister. Ancak bu bir tarafın mutlak yalan söylediği anlamına gelir.
Aslında bu kadar kolay yalan söyleyebilen milyonlarca insanın var olması ve her an karşı karşıya kalınabilmesi oldukça ürkütücü, düşündürücü bir durumdur.
Aynı iş yerini, aynı evi, farklı alanlarda aynı ortamı paylaştığımız nice insanlar vardır. Eşine, çocuğuna, amirine, arkadaşına, dostuna dürüstlük babında haklı olduğunu göstermek amacıyla başvurulan yalanlar olmaktadır. Böyle bir ortamda; güven, bağlılık, sadakat, sevgi saygı hürmet, şefkat gibi, ilişkilerde olması gereken güzelliklerin asla gerçekleşemeyeceği, ya da çok yapmacık olabileceği gün gibi aşikârdır.
Allah’tan korkan insanlar, her ne koşulda olursa olsun, asla adaletten ve doğru sözden ayrılmazlar. 'Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.' (Nisa Suresi, 135) ayetinde, adaletli olmamız ve yalan söylemememiz gerektiği bildirilmiyor mu?
Allah’a inananlar; yalan ve iftirada bulunanların kurdukları tuzaklarının ayaklarına dolanacaklarına inanırlar. Er-geç adaletin yerini bulacağından emin olurlar..
Menfaati için yalan konuşanlar, ikiyüzlü ve riyakârdırlar. Dostluğu ve sadakati inandırıcı olmadığından, her türlü zararı verebilirler.
Unutmayalım ki; Allah'ın adaleti mutlaka tecelli edecek, yapılanlar er-geç dünyada ve ahirette karşılığını bulacaktır. Zararımıza da olsa, sıkıntıya da düşecek olsak, asla güzel ahlâktan, doğruluktan ve dürüstlükten, adaletten vazgeçmeyelim. Eğer amaç Allah'ın rızası kazanmaksa. Çünkü bu alınabilecek en güzel kazançtır. Dürüstlük yalanla olmaz, dürüstlük doğruluk, adalet ve hakkaniyetle olur.
Vicdanınızla baş başa kalıp, içsel bir sorgulama yaptığınızda ne kadar dürüstüz/dürüstsünüz acaba?
Neye mal olursa olsun, her yer, şart ve ortamda dürüst olmanız temennisiyle…
Kerim BAYDAK
kbaydak61-artan@hotmail.com |