TERÖRLE MÜCADELEDE HATA MI YAPIYORUZ?
Çok ölümlü trafik kazası meydana geldiğinde hemen kaleme mikrofona sarılıp kazanın oluş şekli hakkında kamuoyunda fikirler yürütülse de, birkaç gün sonra konu gündemden kalkar, unutulur gider… Hayatın normal seyri içerisinde başka bir konu gündeme oturur, kazanın oluş şekli ile alınması gerekli tedbirler konusunda yazılan, çizilen ve konuşulanlar ise orada kalır… TBMM’ne sunulup ta hakkında hiçbir işlem yapılmayan yasa teklifleri gibi adeta “kadük” olur. Ta ki, yine benzer çok ölümlü bir kaza meydana gelinceye kadar…
Diyarbakır’ın Silvan ilçesi kırsalında 13 Mehmetçiğimizin teröristlerce şehit edilmesi üzerine söylenen ve yazılanlar maalesef aynı hususu yine hatırlattı. Zaman gazetesinin 17 Temmuz tarihli nüshasında yayınlanan haberde Emekli Albay Mesut Ülker’in; “Üç aylık eğitimle terörle mücadelede başarılı olunamaz. Artık terörle mücadelede profesyonel birlikler oluşturulmalı. Gerilla savaşını iyi bilen personel yetiştirmeliyiz.”
Emekli Jandarma Binbaşı İrfan Çalışkan’ın ise; “Saldırıya uğrayan birliğin içerisinde 10 tane er bulunuyor. Bu, birkaç aylık eğitim ile dağa çıkan asker demek anlamına geliyor. Askerimizin karşısında son 30 yıldır profesyonelleşmiş bir örgüt var. Artık dağda gerilla gibi yaşayan ve hukuk kurallarına uyan birliklerin oluşturulması gerekiyor. Nokta operasyonlar yapan birlikler PKK’yı pes ettirebilir.” Sözlerini okuduk.
Bu görüşlere gel de katılma? Gerçekten askerimizin lojistik imkân ve destek ile sayı açısından teröriste göre üstünlüğü tartışılmaz. Bununla birlikte;
—Terörist düzensiz savaşçılığı süresiz olarak meslek edinmesine karşın, erlerimizin böyle bir mesleği bulunmadığından ve bulunamayacağından askerlik hizmetinin disiplinli ve süreli olmasından dolayı savaşçılığı da düzenli ve sürelidir.
—Terörist, bulunduğu arazide dağ, tepe, mağara veya siper olarak kullanılabilecek yerleri avucunun içi gibi bilmesine karşın, erlerimiz ancak harita üzerinden -okuyabildiği kadarıyla- bilebilir.
—Teröristin amaçları arasında terhis bulunmadığından gün saymaz, ancak erlerimiz süreli askerlik hizmetinin doğası gereği terhis olacağı günü sayar.
—Terörist “gündüz külahlı, gece silahlı” olabildiği ve dolayısıyla sivil halkın arasına karışarak kendisini kamufle edebildiği halde erlerimiz gündüz de gece de silahlı olmak zorunda olduğundan kendisini kamufle edemez.
Tüm bu gerçeklerle birlikte “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir.” diyenler olduğu gibi “Askerlik rast gele ölme yeri değildir.” Diyenlere de rastlanır. Her ikisinde de doğruluk payı vardır. Eğer ölmek çözüm ise altmışına merdiven dayamış olsak dahi evlatlarımızla birlikte bizler de ülkesiyle milletimizin bölünmez bütünlüğü için seve seve ölmeye hazırız. Bununla birlikte 30 yıldan beri adı tam olarak konulmamış bir silahlı mücadelede, koskoca Türkiye Cumhuriyeti neredeyse halen başladığı noktada ise bu; “bir yerlerde!” hata yapıldığını göstermez mi?
O halde geride gözü yaşlı ana, bacı, eş ve çocuklar bırakmamak, ayağından kolundan sakatlanmış fidanlar bırakmamak ve belki de daha önemlisi terör örgütüne sevinç çığlıkları atma fırsatı vermemek için “Acaba nerede hata yapıyoruz?” diye kendi kendimize sormamız gerekmez mi?
Gelin, önce şehitlerimize Allah’tan rahmet, milletimize başsağlığı dileyelim, sonra da bu soruların cevabını birlikte arayalım.
Ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğümüzün bozulmaması adına…
Mustafa Işıldak m.isildak02@gmail.com
20.7.2011 Adıyaman’da Bugün Gazetesi
0532–422 95 28 www.isildakkalem.comwww.mustafaisildak.com.tr |