Onlar Seni Yemeden, Sen Onları Ye Bitir
Bu dünyada hiç kimse ebedî kalıcı değildir.Ölümsüzlük şerbetini içen olmamıştır.Nefsin esiri olup, dünya sevgisi öyle kaybedilecek bir gaye gibi görünmüyor, dolayısıyla bu da başına olmadık dertler ve felâketler açmaktadır.Elbette insanın dünyaya gelmesinin bir gayesi vardır.İnanan bir kul için, bu dünyaya gelmesindeki gayesi; ebedi hayatı kazanmaktır.Yoksa dört elle dünya ve dünya nimetlerine sarılması, sonuçta insanı mutsuz ve huzursuz edebilir. Belki dünyayı kendine gaye edinen biri, tahmin etmediği kadar dünya malına ve paraya sahip olabilir.Görünen ve bilinen o ki; zamanla doyuma ulaştığında; edindiği mal ve para kendisini sıkıntıya sokar ve başına olmadık dertler açar.
İnsan dünyada yaşadığı hal üzere, malı ve parayı sevmeyeni yoktur; ama sevmenin de ve sevgi duymanın da bir sınırı olmalıdır. Yoksa kor ateşler gibi sahip olduklarının sıcaklığıyla erir, yok olunur.
Çoğu zaman düşünürüm!..
Acaba insan mı parayı harcıyor, yiyip-bitiriyor, yoksa para mı insan ve hayatını harcıyor, yiyip-bitiriyor?
Beraber olduğumuz, konuştuğumuz, çevremizde gördüğümüz nice paralı ve varlıklı insanların bu dünyadan göçüp gittiğini görüp, sahip olduklarını bıraktığına şahit olunca; aslında paranın insanın ömrünü yiyip, bitirdiğine kanaat getiriyorum.
Şu halde, demek oluyor ki; evet büyük bir ihtiyaç olmakla beraber, mal-mülk-para gibi zenginlikler insanın başına belâdır.İnsan fıtrat-ı gereği ebedi değildir.Sonu ölümlü bir dünyada yaşıyoruz.Ne olursa olsun, insan bir gün sevdiklerinden ayrılmak zorunda kalacaktır. Zamanı geldiğinde, muhakkak bırakıp gidecektir.Geride binbir güçlük ve zahmetle topladığın/toparladığın/sahip olduğun malın, mülkün ve paran başkalarına kalacaktır.Bu en sevdiklerinden biri de olabilir, en sevmediğin insanlardan biri de olabilir.Yani sonuçta muhakkak birileri bıraktıklarının sefasını sürecektir.Kimse ölürken mezarına sahip olduğu hiçbir şeyle defnedilmemiştir.Bir çorap, bir iğne dahi olsa...Dünyaya ağlayarak çıplak gelen insan, yine ağlayanlar nezaretinde, ameliyle, edindikleriyle başbaşa mezara girecektir.
Dünyada ister zengin ol, isterse fakir ol, unutma ki sahip olduklarının bir bardak su kadar kıymeti yoktur.Yeri geldiğinde bir bardak suya sahip olabilmek adına, tüm servetini harcamaktan çekinmezsin.
Bu dünyada sahiplendiğimiz emanet olan can gibi, sahip olduğumuz nimetlerde birer emanettir.Aşırı dünya sevgisi; insanı kabirde ve ahirette sıkıntıya sokar, hesabını vermeyeceğimiz sorumluluklar altına sokar.Dünyada sahip olduklarımızı koruma adına; çeşitli tehlikelere gireriz, daha da zengin olmak hayali güderiz.Kat-hat-yat- para-mal-mülk gibi bırakıp gideceğimiz şeyler için, enva-i çeşit yollarla ömrümüzü heba ederiz.
İnsan için verilen bir ömür vardır.Bu ömrün sonunda eğer kısmet olursa götüreceğimiz, sahibi olacağımız bir kefendir.Zengin-fakir, hiç farketmez, herkesin beraberinde kabre götüreceği tek şey, birkaç metrelik bezdir.
Her zaman daha da büyüğünü istediğimiz ikâmetlerimizin yerine, sahip olduğumuz dört tarafı duvarlarla çevrili, kapısız, penceresiz, karanlık olan birkaç metrelik bir mezardır. Kimilerine göre cehennem çukuru, kimilerine göre cennet bahçelerine açılacak bir kapı niteliğinde olan kabristandaki kendine istimlak edilen mezarında, yaptıklarıyla, dünyada bıraktıklarıyla hesabını verecekleriyle başbaşa kalacaktır.
Kimi zaman, sahip olduklarının hesabını daha dünyadayken çeşitli şekillerde ödemek zorunda kalan insan, kazandıklarını nasıl ve hangi yollardan kazandığını, nereye ve nasıl harcadığına çok dikkat etmesi gerekir.Ne kadar yaşarsan yaşa, madem ki sonunda ölüm var, madem ki ne kadar seversen sev, sonunda ayrılacaksan, madem ki iyi-kötü yaptıklarının hesabını vereceksin, para-mal-mülk seni yiyip-bitirmeden, sen onları yiyip-bitirmeye bak.Varsa yaptığın hayırlı bir amelin, varsa bu dünyada yapıp bıraktığın hayırlı bir eserin, işte sana refaket edecekler onlardır, gerisi mavaldır.
Kerim BAYDAK
kbaydak61-artan@hotmail.com
|