Nemrut Şiir Dinletisi-3-
…
Nemrut Dağı Milli Parkı Arsemia girişinde bulunan gişelerdeki bilet kesme sıkıntısı yüzünden 1 saate yakın bekledik, bekletildik. Bekletildik çünkü gişe memuru olan kişi “bilet kesmeden asla bırakmam” diye diretince hummalı bir telefon trafiği yaşandı.
Adıyaman ve Nemrut’u tarihi ve turistik tanıtımının yapılacağı Kalkınma Sempozyumu içerisinde yer alan ve son günde Nemrut’ta yapılacak şiir şöleni için davet edilen Adıyamanlı ve Adıyaman dışından gelen misafirlerimizden ücret alınması konusunda görevli kişi ısrarcı tutumundan bir türlü vazgeçmiyordu.
Adıyaman Valiliği'nin yazısına rağmen giriş ücreti talep eden görevli ile davetliler ve gazeteciler arasında uzun süren tartışmanın ardından; görevliler, ilgililer ile arasında telefon trafiği yaşandı. Kültür Turizm Müdürü Mustafa Ekinci’nin müdahalesi ve diğer görevlilerin çabaları da yorgunluktan öteye gitmiyordu. Telefon trafiği daha da artarak devam etti. Herkes kendince birtakım yerlere arayarak çıkar bir yol bulmaya çalıştı. Valilik yazısının Neşet denen bey de -her kimse- olduğu söylendi. Neşet de kendinde olmadığını söylüyordu. Meğer söz konusu izin kâğıdının Neşet beyin oğlundaymış. Anlayacağınız kimsenin kimseden haberi yoktu. Neyse ki yazının bulunduğu kişiyle irtibata geçildi ve nihayet uzun bir beklemeden sonra Arsemia’ya yöneldik.
Adıyaman’ın tanıtımı konusunda, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından ihale edilen Milli Park alanlarında gerçekleştirilen etkinliklerde, ücret tartışmasının yaşanmasıyla pek de şık olmayan tablolar sergiledik konuklarımıza karşı. Adıyaman Valiliği, Adıyaman Üniversitesi, Adıyaman Belediyesi, Adıyamanlılar Vakfı, Adıyaman Ticaret ve Sanayi Odası ile İpekyolu Kalkınma Ajansı tarafından düzenlenen 4. Adıyaman Kalkınma Sempozyumu kapsamında Nemrut Dağı'nda gerçekleştirilecek olan şiir dinletisi öncesinde Milli Park alanına giriş yapan yetkililerden, Adıyaman Valiliği'nin yazısına rağmen giriş ücreti talep edilmesinden dolayı misafirlerimizin de yorulmuş olduklarını hallerinden anlamak mümkündü. Konuklar, etkinliğine gelen davetlilerin kendi aralarında bu tür kamu yararı olan etkinliklerde ücret talep edilmesinin doğru olmadığını, bu etkinliklerin kentin turistik tanıtımına katkı sağlamayacağını, baltalayacağı söylemlerine kulak misafiri oluyordum.
Arsemia’daki kısa bir dinlenmeden sonra Nemrut Dağı’na doğru tırmanışa geçtik; ama ne tırmanış!.. Henüz genişletme çalışmalarının devam ettiği yol, yılan gibi kıvrılarak yükselmekte ve aracımızın tekerleri patinaj eder halde olan keskin virajlar da, neyse ki deneyimli kaptanımız sayesinde yavaş da olsa yol alıyorduk.
Aslında şimdi anlaşıldı, gazeteci kardeşlerimizin bizi neden öne oturttukları. Kendileri görmeyince tehlike var mı, yok mu, pek oralı olmuyorlardır. Onları sürekli takılmanın derdindelerdi. En önde Burak Cansel’le oturmuş yolların çok çetin, zamansız ve yetersiz olduğunun eleştiri ve kritiğini yapıyorduk. Bozuntuya vermiyordum; ama adeta içim titriyordu. Tabiri caizse boncuk boncuk terliyordum... Özellikle Kürşat ile Cenap farkına bir varsalar daha çok takılmaya devam edeceklerdi. Heyecandan, korkudan, endişeden, kaptanın yaptığı her harekette, ben de frene basıyor, gaz veriyor gibi yapıyordum. Keskin virajlar bitince, rahat bir nefes aldım; ama terden sırılsıklam olmuştum. Belki de ilk defa bu yoldan gelmiş olmanın verdiği korku ve endişeydi. Neyse ki sağ salim zirveye vardık.
Nemrut Dağ’ında araçtan inerek, çok dik ve sarp bir tırmanış yaparak zirveye ulaşmak gerekti. Benim için pek sorun değildi. Rahatlıkla, zorlanmadan tırmanabilirdim. Sigara, içki benzeri alışkanlıklarım olmadığı için, hiç duraksamadan zirvedeki heykellere ulaştım. Tabi tırmanışa geçerken dalga geçme ve takılma sırası bendeydi. Kürşat ile yan yana giderken, o geride kaldı. Cenap’ a da “haydi şimdi benimle çık çıkabilirsen, öyle gencim falan diye güvenme, çık da görelim?” diye takıldım. Cenap, kayalık ve yukarıdan gelen çakıl taşlarının bulunduğu patika yolda ilerlerken; sık aralıklarla durup, titreyen dizlerini elleriyle tutuyor, güç ve kuvvet kazansın diyerek sıktıkça sıkıyordu. Tabi ara sıra kendine söylenmeyi de ihmal etmiyordu. “Bak hele ya şu yaştaki adam nasıl da tırmanıyor, biz güya genciz, nefes nefese kalıyoruz, yuh bize” diyordu. En az 20 dakika süren tırmanma da bir kaç defa dinlenmek zorunda kaldı.
… Devam edecek.
Kerim BAYDAK
kbaydak61-artan@hotmail.com
|