Kıymetin; Neye, Nasıl Baktığına Bağlıdır
Yazı yazan biri için, bazen o kadar konu varken, bazen de ne kadar uğraşırsan uğraş, hiçbir konu bulamıyorsun.
Aslında konu çoktur da, belki içinde bulunduğun durum itibariyle, her konuda, her şeyi yazamıyorsun.Kıyıdan, köşeden kırparak birşeyler üretmeye çalışıyorsun.
Bazen öyle enteresan hadiseler yaşanıyor ki; tam da “Hah!! işte bir konu buldum!” diyorsun, daha sonra yazmaktan vazgeçmek zorunda kalıyorsun.
Bazen hatalarını yazdığın, eksiğini-gediğini söylediğin zaman; bir takım sıkıntılarla karşı karşıya kalıyorsun, övücü, takdir edici yazdığın zaman da; içten içe, özün-sözün bir olmayacağı için huzursuzluk duyuyorsun, kendinle bir iç hesaplaşmaya giriyorsun.
Yazmadan hatalarını yüzüne karşı söylüyorsun, oralı bile olmuyor.
Hatta “sütten çıkmış ak kaşık!” gibi kendini görüyor.
Kaymak gibi hep en üste olduğunu düşünüyor.
“Ben söyluyorsam doğrudur, ben söyluyorsam haklıyımdır!” havalarına bürünüyor.
Yapılan yanlışları söylüyorsun, dönüp bir daha yüzüne bakmıyor, selâmı-sabahı bile kesiyor.
Toplumda rastladığında görmemezlikten geliyor, tabiri caizse k...nı dönüyor.
Enaniyetten uzak olduğunu söylüyor; ama egolarını tatmin etmek adına bir türlü kendini soyutlayamıyor.
İşin en ilginci de, kimse kendisinin hatalı olduğunu kabul etmiyor.
Karşısındakinin de haklı olabileceğini, söylediklerinde doğruluk payının bulunabileceğini aklına bile getirmiyor ya da öyle hesabına geliyor.
Kendince ahbap-çavuş ilişkileri içerisinde bir gruba mensup olarak, akıllarınca bazı işler yapıyorlar.
Bazılarını saf dışı bırakmak adına, bazı isimleri bile zikretmiyor, bazı kişileri saf dışı bırakıyor.
“Dediğim dedik, çaldığım düdük” terenalarıyla, bir çok şeyi görmemezlikten, duymamazlıktan, bilmemezlikten geliyor.
İnsanın kıymeti, değeri, sevgisi, saygısı, şefkati, merhameti, karşındakinin seni hangi gözle gördüğü, hangi bakış açıyla baktığı, hangi kategoriye kattığıyla ilgilidir, onun sana verdiği kıymet kadar kıymetlisindir.
İstediğin kadar yaz, çiz, istediğin kadar söyle, istediğin kadar “duvar sana söylüyorum, gelinim sen anla!” dersen de, yine kişi bildiğini yapmaktan, okumaktan geri kalmıyor.
Kimse söyleneni üzerine bile almıyor, alınmıyor.
Bu kadar pişkinlik, bu kadar vurdumduymazlık, bu kadar tınmazlık, yüzsüzlük ve arsızlık...
Hele öyleleri var ki, cahil desen değil, eğitimsiz desen değil, kültürsüz desen değil, gün görmemiş desen değil, yaş kemale ermemiş desen hiç değil!...
Değil de, değil yani!...
Pes doğrusu!.
Varsa-yoksa kendileri, başka kimse yoktur hayatlarında...
Artık, bu bulunmaz türlere söyleyecek söz bile bulamıyorum inanın!
Söylenenleri, uygulananları, söylemiyorsun, yazmıyorsun; bilmediğini, anlamadığını düşünüyorlar, söylüyorsun, yazıyorsun, çeşitli mecralarda sıkıntılarla karşılaşıyorsun.Bazen her doğru her yerde söylenmiyor, dilini tutmak, kabuğuna çakilmek zorunda kalıyorsun, bırakılıyorsun.
Allah ıslah etsin, ne diyelim.
İnsanın mayasında olmazsa, öyle söylemekle olmuyor, olmuyor maalesef!...
Kerim BAYDAK
kbaydak61-artan@hotmail.com |