KANSEROJEN OLMAYAN BİR ŞEY KALDI MI ACABA?
Elimizi neye atarsaka atalım ya da ne yersek yiyelim; illa ki bir kanserojen lâfıyla karşılaşıyoruz.Gerek ürünlerin genlerinin değiştirilmesi, gerek farklı varyansyonlarla değişik ürünlerin elde edilmesi ve gerekse çeşitli kimyasalların verilmesi, beraberinde işlenmesi neticesinde, özellikleri ve güzellikleri bozulan her çeşit ürünleri yeme de, içme de, giyme de hep kuşkuyla yaklaşır olduk. Yıllar önce olanların şimdilerde etkilerinin ortaya çıkmış olduğunu görünce ya da çıkmakta olacağını düşününce sıkıntı basmakta ve strese girmektedir insanlar.
Kaygıyla , kuşkuyla ve endişeyle yaklaştığımız ürünleri kullanıp, kullanmamakta kararsızlık yaşıyoruz.
Peki tüm bu kuşkular içerisinde vaz mı geçeceğiz her şeyden?..
Elbette hayır; ama biraz daha titiz, dikkâtli ve seçici olmak zorundayız. Aksi takdirde biçilen ömrümüzü daha kısa olarak tüketmemiz içten bile değil.
Şimdi sizleri gastrojen madde içerenlerle başbaşa bırakayım.Katılırsınız, katılmazsınız, kabul edersiniz, kabul etmezsiniz, o tamamen size kalmıştır. Tasarrufunuzda olanların kullanılması, tüketilmesi, giyilmesi insiyatifi tamemen size kalmış durumdadır.
“ Sabah kalkıyorsunuz mesela saati değil de radyolu saatini açıyorsun. Elektromanyetik saate maruz kalıyorsun, alarmını kapatıyorsun.
Sentetik halıya basıyorsun. Bu halıda sayılamayacak kadar uçucu kimyasal var.
Sıcak klorlanmış suyla yıkanıyorsun. Anti bakteriyel duş jeli içinde kanserojen triklozan var.
Koltuk altı deodorantı sürüyorsun terlemeyi önlemek için fakat içinde kanserojenler var. Ruj sürüyorsun köpük katranı boyası alıyorsun...
Kuru temizlemeden yeni alınmış, leke temizleyici ile işlem görmüş takımı giyiyorsun bu da kanserojen.
Kahvaltı için teflon kaplı özellikle çizilmiş olan tavada yumurta yapıyorsun. Bir de bilemediğin bir yağ koyuyorsun ki; bilmediğimiz yağlar zeytin yağı dışındakiler tartışılabilecek kanserojen yağlar. Kızartıcıda ekmek hafif yanıyor. Yanmış ekmek bile kanserojen...
Musluktan akan suyla yapılan kahveyi hazırlıyorsun, kanserojen...
Yoğun trafikte dizel partikülleri var. Yeni arabaya biniyorsun arabanın içindeki yapıştırıcılar kanserojen.
Plastik şişelerden su içerek susuzluğunu gideriyorsun. İçinde BPA var.
Akşam eve dönüyorsun, kırmızı şarabını alıyorsun. Şarap tarım ilâcı kalıntılarıyla dolu. Yani şarap da organik değil, çünkü böcek ilacı sıkılıyor.
Kokulu mum yakıp romantik bir gece olsun istiyorsun, bunun içinde de da bir sürü kimyasal madde var.
Çiftlikte yetiştirilmiş somon balığı alıyorsun. Çiftlikte yetiştirilmişler civa içeriyorlar.
Organik olmayan büyük ihtimalle tarım ilâcından arınmamış ıspanak, kereviz, patates çeşitli şeyleri yiyorsun; fakat bunlar tarım ilâçlarıyla ilâçlanmış, dipleri böcek ilâçları sıkılmış gıdalar bunları biz yeşil de yiyoruz.
Uyurken de kanserojenlere maruz kalıyorsunuz. Güzel yataklarımız var ya, plastik yataklar, kanserojen... Eğer bu pamuk olsa bile, yüzde 18’i ancak organik pamuk. Pamukların da dibine hem böcek ilâcı sıkılıyor. Hem tarım ilâcı sıkılıyor. Bunun içinde yatıp uyuyorsun bir güzel.
Televizyon seyrediyorsun; yakın mesafede durursan radyasyon alıyorsun, bilgisayarından radyasyon alıyorsun, cep telefonunu başının ucunda tutarsan radyasyon alıyorsun.”
Ve daha neler, neler!...
Şimdi diyeceksiniz ki; peki her şey kanser yapıyorsa, nasıl korunacağız?
İşte o bir muamma!..
Şaşırmış durumdayız.
“Binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete.”
Bakalım gelecek, neler gösterecek.
Kerim BAYDAK
kbaydak61-artan@hotmail.com |