Her Şeyin Başı Sevgi Değil midir?
Bazen insan içinin boşaldığını söyler, boşlukta yolculuk ettiğini düşünür.
Buna sebep sevgisizliktir, sevgiyi tadamaması, yaşayamamasıdır.
İnsanın sevgiyi yaşayamaması; ruhunun çekildiği ve manevi anlamda bitmişlik, tükenmişlik düşüncesi sebep olur..Böylesi durumlarda, sevgi nazarıyla çevreye bakamadığında; içinde korkunç bir boşluk oluşur.Beklentilerin ve yitirilenlerin yerini korku, sıkıntı, üzüntü, gerginlik, kuşku, vicdansızlık, panik... alır.
Sevgisizlik deryasında girdaplarla boğuşan ve dibe batmamak için didinip durdukça, hem, ruhsal, hem bedensel, hem de sosyal olarak telâfisi zor bir çöküntüye sebep olur.Girdiği, ve bulunduğu ortamlarda sevgi, saygı, hoşgörü, şefkat, merhamet, empati gibi melekelerden yoksun olarak, sürekli hata yapar ve suç işlemeye meyilli hale gelir.
Şeytanî vesveseler içerisinde, nefsanî duyguların esiri olarak, hem ekonomik bunalımlara girer, hem ruhî çöküntülerden kurtulamaz, hem de kalabalıklarda olsa bile yalnız başına, yapayalnız kalır, kendini öyle hisseder.
Yaşamın her anı, cehenneme döner.Yaptığı hiçbir şeyden zevk alamaz, huzursuz olarak, ekonomik çıkmazlardan, elindekileri yitirmekten, hastalanmaktan, gelecek kaygısı taşımaktan, artık huzurlu ve mutlu olmayacağı endişe ve kaygısıyla, kahır içinde kahreder yaşama, yaşantısına.Sinirlerine hakim olamayarak, etrafındakiler için kırıcı ve yıkıcı olur.
Sağlıksız, bir vaziyette, her gün endişe, her gün acı ve ızdırap içinde kıvranıp durur.Güveneceği ve sırtını dayayabileceği, tevekkül edebileceği bir yer olmadığı için, sürekli deprem, yangın, terör... gibi doğal afetlerden de soyutlayamaz kendini.
Peki tüm bunlardan kurtulmak mümkün mü?
Kendini bunlardan soyutlamak imkanı var mı?
İnsan para, pul, mevki makam, yiyecek, içecek gibi sonsuz zenginliklere sahip olduğu halde, neden bir türlü mutlu, huzurlu ve sevgi dolu olamıyor?
Bir kere; insanın içindeki o manevi boşluğun doldurulması gerekir. Yani bir Hâkim-i Mutlak’a inanmak gerekir. Şartsız ve karşılıksız teslim olmak gerekir.
Dini inancı, imanı ve itikadı, kalbinde yer edindirenler, tutkulu bir aşkla, muhteşem bir sevgiyle çevresine nazar ederler.İnancın verdiği kuvvet ve tevekkülle, bolluk, bereket, huzur ve mutluluk içerisinde yaşarlar.
Hayattan zevk alırlar.Çevresine faydalı olurlar.Benlik ve bencillik, egolarından arınarak; hak, hukuk, adalet, vicdan ve merhamet duyguları gelişir, en üst seviyelere doğru hızla tırmanırlar.Topluma hârikulade bir sükunet, bolluk ve bereket hâkim olur.Bencilliğin yerini sevgi ve özveri alır.
Yaratana olan iman arttıkça, sevgi o müthiş gücü ortaya çıkan o ilâhî güç, hayatının her alanında olumlu etkisini gösterir, hissettirir.
Allah’a olan sevgi arttıkça, Allah’ın yarattıklarına olan sevgi de artar ve “yaratılanı severiz, yaratandan ötürü” düsturuyla yaşantısı şekillenir.
Gerçek olan samimi sevgi; ancak Cenab-ı Allah’ın yalnızca gerçek inananlara verdiği bir nimettir.
Gerçek sevgiyi tatmayanların, sevginin, sevdiğinin taklidini yapanların sonuçta hüsrana uğradıklarını rahatlıkla görebilirsiniz.
Boşluğa düşmek istemiyorsanız, boşluk deryasında boğulmak istemiyorsanız, Cenab-Allah’ın lütufu olan sevgiye muhakkak dört elle sarılmalısınız.
“O”nun dediğini yapan neyi kaybetmiştir ki?..
Her şeyin başı sevgi değil midir?..
|