Her Şey Vaktinde Yapılınca Güzeldir
Günümüzün insanı bir yuva kurma konusunda hayli kararsız… Yaşını başını almış o kadar insan var ki etrafımızda. Evlenme konusundan söz açıldığında; azılı bir düşmandan kaçar gibi kaçıyorlar. Kız-erkek hiç fark etmiyor. Herkeste aynı düşünce, aynı kaçış…
Kızlar için kazanılmış ve sahip oldukları bir takım özgürlükler; erkekte belli bir yaştan sonra beğenmeme gibi etkenler, evliliğe soğuk bakmalarına sebep olmaktadır. Bayanların hayatlarında kazandıkları ekonomik özgürlükle; “tuzsuz aşım, dertsiz başım” kabilinden sorumluluk almaya yanaşmıyorlar.
Hercaî ve havaî bir yaşam tarzıyla teknolojik imkânların sundukları şaşalı, laylaylom türünden bir hayat felsefesiyle ve evliliğe faklı bir bakış açışıyla, belli bir yaştan sonra isteseler de artık evlenemiyorlar. Hem kendine olan güvenleri azalmakta, hem de kendilerini sorumluluk almaya yeterli görmüyorlar.
Erkekler, 30-35-40 gibi belli bir yaşın üstüne çıktıklarında; ya kız beğenmiyorlar, ya kendilerine uygun görmüyorlar, ya o kızın eksiği-fazlası var, şusu-busu var, ondan eş olmaz… gibisinden onlarca soruyla karşı karşıya kalarak; kendince vermesi gereken cevapları ya veremiyor ya da yetersiz gördüklerinden, evlenerek bir yuva kurmalarını sürekli erteliyorlar.
Hâlbuki Sevgili Peygamberimiz, Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) ''Nikâh benim sünnetimdendir'' demiyor mu?
İnancımız gereği, evliliğin insanları birçok haram ve kötülüklerden koruduğu bilinen bir gerçek.Hz. Aişe (r.a) anlatıyor: Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Nikâh benim sünnetimdendir. Kim benim sünnetimle amel etmezse benden değildir. Evleniniz! Zira ben, diğer ümmetlere karşı siz(in çokluğunuz) ile iftihar edeceğim. Kimin maddi imkânı varsa hemen evlensin. Kim maddi imkân bulamazsa (nafile) oruç tutsun. Çünkü oruç, onun için şehveti kırıcıdır."(Kütüb-i Sitte, 6527)
İslâmiyet, toplumun temel taşı olan aileye çok büyük önem vermiştir.
Peki, zamane gençleri ne yapıyor? Hem Efendimizin sünnetine uymuyorlar, hem de hep sıkıntıyla ve haram olan birçok yola tevessül ediyorlar.
Yaşı geçenler, böyle bir yuvanın sıcaklığından da mahrum oluyorlar.
Aramızda “Şıh’ım” diye takıldığımız muhterem bir arkadaşımız var. Hem bekâr, hem çalışıyor, hem de yaşı evlenme yaşını geçmiş durumda. Zaman zaman “hadi artık bize bir tırşık verme zamanı gelmede mi?” diye takılırız. “Bana kız buldunuz da yok mu dedim?” diyerek karşılık verir.
Kız buluyoruz bulmasına; gel de Şıh’ımıza beğendir. “Benden Şıh, sizden mürit olursa, daha çok bekâr kalırız, bekleriz!!” deyince gülüşürüz. “Kiminin yaşı büyük, kimi huyu, karakteri oturmamış, yaşça küçük, kimine şöyle-böyle, kimine çirkin, kimine çok güzel, bana uymaz, kimine uygun değil, anlaşamayız…” gibisinden çok seçici davranarak, birçok bahaneler ileri sürerek beğenmemektedir. Bu durumda saygı duymaktan başa bir şey gelmiyor elimizden.
Her zaman söylerim; “her şey yerinde ve zamanında yapılmalıdır. Bu ister sünnet-i müekkede olan aile kurmaya yönelik evlilik müessesesi olsun, ister başka bir şey olsun, geciktirmeye gelmez. Zamanında usulüne ve adabına uygun hareket ederek, Peygamberimizin (s.a.v) sünnetine uymak gerekir.”
Bazen düşününce; “muhterem Şıh’ımızın söylediklerine hak vermemek de olmaz” diyorum. Tabi kendince haklı sebepler ve gerekçeleri var. Çünkü günümüz gençliğine bakıyorum: Birbirini delicesine âşık olduklarını söyleyerek aile kuran birçok genç, bir süre sonra ayrılmaktadırlar. “Boyu boyuma, huyuna huyuma uymadı”, “fikrimiz, zikrimiz, düşüncemiz, hayat felsefemiz farklı, fizyolojik uyumsuzluğumuz var…” gibisinden çok ucuz bahaneler ileri sürerek, çeşitli sebeplere dayanan boşanmalara, aile müessesesinin yıkılmasına sebep olunuyor. Özellikle çalışan ücretli kesim arasında boşanmalar çok görülmektedir. Kimse kimseye minnet etmediğinden, kendi kendilerine yettiğini düşünerek, ekonomik özgürlüğün vermiş olduğu rahatlıkla da yalnız yaşamaya mahkûm ediyorlar kendilerini.
Gençlerimiz zamanı geçmeden evlenmeliler. Evleneceklerin; insanın boyuna –posuna-mevkiine-makamına değil, hatına-yatına-evine-arabasına bakmadan karar vermesi gerekir. Unutmayalım ki mevki-makam-boy-pos geçici, ev beton yığını, otomobil metal, insan da et-kemik yığınıdır. Bunlara bağlanmamalı insan; bunlarla mutlu olamaz. Öncelikle insanda akıl, iman, Allah sevgisi ve korkusu olmalıdır. İnsanın derinliğine, Allah sevgisine, akla, imana bağlı olması da bunları gerektirmez. Her şeyin vaktinde yapılanı güzeldir. |