“GÖNÜL İNSANI”
Sızıntı dergisinin 2011 yılı Temmuz sayısında bir yazı okudum. Belki de her paragrafı üzerinde çok düşünmemiz gerektiğine inandığım bu yazıyı, güzellikleri aktarma adına şu mübarek ramazan ayında sütunumuz ölçüsünde sizlerle de paylaşmayı düşündüm. Değerlendirmemizi ise yazı sonuna bırakacağız:
“Gönül insanı, kalbî ve ruhî hayata programlı, maddî-mânevî bütün kirlerden uzak durmaya kararlı; kin, nefret, hırs, haset, bencillik ve şehvet gibi hastalıklarla mücadele azmiyle gerilmiş tam bir tevazu ve mahviyet âbidesidir.
O, mülk ve melekût âlemiyle alâkalı duyup hissettiklerini başkalarına duyurma iştiyakıyla yanıp tutuşan bir diğergâm, olabildiğine sabırlı ve temkinli; konuşup gürültü çıkarmadan daha çok, inandıklarını yaşayan, yaşadıklarıyla başkalarına da örnek olan bir iman ve aksiyon insanıdır.
O, herkese sinesini açar, herkesi şefkatle kucaklar ve toplum içinde hep bir sıyanet meleği görüntüsü sergiler. Ne var ki, Allah’tan başka kimseden de bir şey beklemez. Tavırları, davranışları itibarıyla herkesle uyum içinde olmaya çalışır. Kur’ân’da, Allah’ın inayetine vesile sayılan birliğe-beraberliğe olağanüstü ihtimam gösterir.
Gönül insanı, bir Hak âşığı ve Hak rızası sevdalısıdır. Nerede ve hangi şartlar altında olursa olsun bütün hareketlerini O’nun hoşnutluğuna bağlar.
Gönül insanı, her zaman kendiyle yaka-paça ve kendi ayıplarıyla meşgul bulunduğundan kimsenin eksiğiyle-gediğiyle uğraşamaz/uğraşmaz.
Gönül insanı, hayatını iman-ı kâmil yörüngeli ve ihlâs donanımlı yaşamayı en birinci mesele bilir.
Gönül insanı, aynı yolda yürüyüp, aynı mefkûreyi paylaşanlarla asla rekabete girmez. Onlara karşı kat’iyen kıskançlık duymaz. Aksine, onların noksanlarını giderir, eksiklerini tamamlar. Gönül insanı, kimseye tecavüz etmez, saldırıya saldırıyla mukabelede bulunmaz. En kritik durumlarda bile hep “itidal-i dem”le hareket eder.
Gönül insanı, hayatını Kur’ân ve Sünnet çizgisinde Hak dostluğu (vilâyet), takva, azimet ve ihsan şuuru çerçevesinde yaşar, benlik, gurur, şöhret gibi kalbi öldüren hislere karşı sürekli tetikte bulunur. Kendine nispet edilen güzellikleri “her şey O’ndan” deyip gerçek Sahibi’ne verir.
Gönül insanı, hiç kimseden korkmaz. Hiçbir hâdise karşısında telâşa kapılmaz; “Allah’a dayanır, sa’ye sarılır, hikmete râm olur.” ve doğru bildiği şeylerden asla geriye durmaz.
Gönül insanı, kimseye gücenmez; hele Hakk’a dilbeste olanlara kat’iyen kırılmaz. Yol arkadaşlarını herhangi bir fenalık içinde gördüğünde onlardan uzaklaşmaz, perdeyi yırtmaz, onları utandırmaz; utandırmak bir yana, böyle bir fenalığı gördüğünden ötürü büyük bir hata işlemiş gibi kendini kınar ve kendine sorular yöneltir.
Gönül insanı, mü’minlerin farklı yorumlara açık tavırlarından dolayı onlar hakkında sûizanda bulunmadan kaçınır; görüp duyduğu şeylere iyi yorumlar getirir ve kat’iyen olumsuz mülâhazalara girmez.
Gönül insanı, hareket ve faaliyetlerini, bu dünyanın bir ücret yeri değil de, bir hizmet mahalli olduğu mülâhazasına bağlar.
Gönül insanı, ne düzeninin bozulmasından ye’se düşer, ne de bütün insanların ona karşı olmasından dolayı sarsıntı yaşar.”
Üstadın bu yazısını okuduktan sonra yapacağımız değerlendirmede izninizle iki sorum olacak;
1—Çevremizde acaba kaç gönül insanı var ve kimler?
2—Kendimiz de bir gönül insanı mıyız? Olmamız için yanlış veya noksanlarımız neler?
Mustafa Işıldak m.isildak02@gmail.com
16.8.2011 Adıyaman’da Bugün Gazetesi
www.isildakkalem.com 0532–422 95 28
|