Yüklendiği Yükün Altında Ezilmeyenlere Ne Mutlu!
“Günlerden bir gün, köylerden birinde, adamın birinin eşeği, kuyunun birine düşmüş.Niye düşer, nasıl düşer sormayın. Eşek ya bu. Düşmüş iste. Belki kör bir kuyuydu, ağzı tahtayla kapatılmıştı, belki üzerine de toprak dökülmüştü, belki insanların ihmalkarlığıydı…
Zamanla tahta çürüdü, zayıfladı, üzerindeki toprakta biten otları yemek isteyen eşeğin ağırlığını çekemedi ve “güm” diye eşeği yuttu kuyu. Hayvancık saatlerce acı içinde kıvrandı, bağırdı kendi dilinde. Sesini duyan sahibi gelip baktı ki vaziyet kötü.
Zavallı eşeği kuyunun dibinde melül-mahzun bakınıyor. Üstelik yaralanmış. Karşılaştığı bu durumda kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız köylüleri yardıma çağırdı. Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak soruları havada kaldı. Sonunda karar verildi ki kurtarmak için çalışmaya değmez.
Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek ve hayvanı kuyuya gömmek. Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak attılar.
Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkinerek dibe döktü. Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükseldi ve sonunda yukarıya kadar çıkmış oldu.
Köylüler ağzı açık kalakaldı.”
Hayat, çoğu zaman bizim de üzerimizi kapatır. Üstümüzü, üstünü, yaptıklarımızı, yaptıklarını toz toprakla örtmeye çalışanlar çok olur, olmuştur ve olacaktır da…
Bunlarla baş etmenin tek yolu; yakınıp sızlanmak, acziyete düşmek, acizlik göstermek değildir.
Yapılması gereken tek şey; düşünüp silkinmek, kurtulmak için çalışıp çabalamak, aydınlığa adım atmaktır.Neler yapabildiğinin farkına varabilmektir.
Kör kuyuda olsak bile, karanlıkta olsak bile…
Yaşam nedir dersiniz!
Eminim hepiniz; doğmak ve ölmek arasında geçen belki kısa, belki de uzun süre diyeceksiniz.
Değerini kimimizin bildiği, kimimizin ise umursamadığı, farkında olsak da, olmasak da muhtelif olgular bütünüdür.
Kimine göre hayat; bir başlangıç,
Kimine göre bir son,
Kimine göre bir sınav,
Kimine göre bir başarı,
Kimine göre bir armağan…
Kişiye, inanca,yaşayış ve düşünce tarzına göre değişiklik arz eden bir durumdur.
Esasında beyninizden, kalbinizden, yüreğinizden ve gönlünüzden hangisini geçiriyorsanız, hangisini seçiyorsanız, yaşamın tanımı odur.Tabi size göre…
Yaşamak, sadece yaşamak olamaz elbette.
Öncelikle yaşamak, bir düşünce tarzını gerektirir.
Bu düşünce tarzını toplumlar kendilerine göre yorumlarlar.
İslam toplumuna göre; yaşam Hakim-i Mutlak’ın insanlara bağşettiği bir armağandır. Yaşamı uhrevi bir âlemin habercisi olarak yapılacak bir sınav yeri olarak görür.Handa bekleyen yolcu misali, kendisine takdir edilen zamana kadar kalacaktır.Bu süre zarfında acziyete düşmeden; çalışıp çabalayacak, ebedi hayatı kazanma arzusuyla yüce yaradana olan hamd ve şükrünü eda edecektir.
Hayata dair paylaştığımız, yaşadığımız her ne var ise; bunu anlamlandırmak için bir düşünce tarzına ihtiyaç vardır.Bu düşünce tarzı şüphe yok ki bizim, sizin, hepimizin bakış açınızı, idrak etme, yorumlama kabiliyetinizi yansıtır.Yapılan her eylemle, sizin hayattaki önceliklerinizi ve mücadelenizi simgeler.
Yaşamın sizin için neden, niçin ve ne derece önemli olduğunu gösterir. Tıpkı Hikâye’deki eşeğin yaşamını ne denli umursamış olduğunu; üzerine atılan topraklara rağmen mücadeleye devam etmesi gerektiğini simgelediği gibi…
Kime göre; ne olursa olsun, her şeye rağmen, hiç beklemediğiniz zamanlarda hayat umulmadık yükler verebilir üzerinize…
Esas ve önemli olan bu yükün altında ezilmemek, acziyete düşmeden, yapılması gerekeni başarabilmek, gerçekten yaşayabilmek ve istenilen kıvama gelebilmektir.
Ne mutlu yüklendiği görevin yükünün altında ezilmeyenlere!
Kerim BAYDAK
kbaydak61-artan@hotmail.com
|